
Munzur Efsanesi
Köy ormanla ovanın birleştiği noktada kurulmuştu. Meyve bahçeleri, tarlalar, otlaklar, ormanın içinden başlayarak ovanın derinliğine doğru göz alabildiğine uzanıp gidiyorlardı. İki bin hanelik büyük bir köydü Aşi’nin köyü. Meşe ormanıyla kaplı bir dağın doruklarından başlayarak ovanın içine doğru zikzaklar, derin vadiler açarak akan bir dere köyü orta yerinden ikiye ayırmıştı. Köyün her iki yakası, derenin üzerinde kurulmuş beş tahta köprüyle birbirine bağlanmıştı. Derenin her iki yakasında sık bir kavak, söğüt, çalı, sarmaşık, kamış ormanı vardı. Durmadan avaz avaz bağıran binlerce kurbağa yaşardı bu derenin buz gibi sularında. İlkbahar aylarında kar ve yağmur sularıyla çoşarak yatağından taşıp köyün sokaklarına yayılan derenin suları şimdi çekilmişti. Bu dere suları onlarca arkla ekin tarlalarına bağlanmıştı. Ovanın tek sulak köyüydü. Toprak bereketliydi. Munzur bir meşe ağacının altına oturarak köyü izledi. Toprak ıslaktı. Hava, rüzgâr su ve toprak kokuyordu. Yağmur bütün gece üzerine yağdığı için sırılsıklam ıslanmıştı. Üşüyordu. Bir durup, bir esen soğuk rüzgâr onu ürpertiyordu. Bir saate yakın bir zaman durup köyü köyün içerisne bir tepeyi andıran Aşi’nin konağını izledi.
Yayınevi | : | Dara Yayınları |